Yazar "Çelik, Ali" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Yüksek verimli düve ve ineklerde periparturient dönemde propilen glikol ve monensin desteğinin reprodüktif parametreler üzerine etkisi(Selçuk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, 2017) Çelik, Ali; Dinç, Dursun AliSunulan tez çalışmasında; yüksek verimli holstein ırkı düve ve ineklere geçiş döneminde Monensin ve Propilen Glikol desteğinin enerji dengesi ve bazı reprodüktif parametreler üzerine olan etkisinin araştırılması amaçlandı. Materyal olarak 60 baş düve ve 3-6 yaşlarında 60 baş inek kullanıldı. Hayvanlar kendi aralarında 4 gruba (n=15 düve + n=15 inek) ayrılarak 1. grupdaki (M+P+) hayvanlara doğumdan 1 ay önce 30.4 gr Monensin (+) doğumdan 8 gün önce ve doğum sonrası (PP) 15. günde sabah-akşam 2 kez 400 ml Propilen Glikol verildi. İkinci gruptakilere (M-P+) sadece Propilen Glikol, 3. gruptakilere (M+P-) sadece Monensin belirtilen gün ve dozlarda verilirken 4. gruptaki hayvanlar (M-P-) kontrol olarak belirlendi. Hayvanlara doğum esnası, PP 30 ve 60. günlerde görsel olarak VKS (Vücut Kondüsyon Skoru) tayini yapıldı. Doğum şekli, Retentio Secundinarum (RS) oluşumu, PP ilk östrüsün oluşma zamanı gözlem, sürü yönetim verileri ve rektal palpasyon bulguları ile belirlendi. PP 10-30 ve 60. günlerde kan örneği alınarak, serum NEFA (Esterleşmemiş Yağ Asitleri), BHBA(Beta Hidroksi Bütirik Asit), glikoz, Ca ve P seviyeleri tayin edildi. Hayvanlar gönüllü bekleme süresinden sonra oluşan ilk doğal östrüslerinde tohumlandı ve gebelikler tohumlama sonrası 28-35 günlerde ultrasonografi ile belirlendi. Yapılan kan analizleri sonucunda inek ve düvelerde, postpartum 10-30 ve 60. günlerde ölçülen NEFA değerleri sırasıyla P+M+ grubunda 0.75, 0.70, 0.64, P+M- grubunda 0.89, 0.71, 0.6, P-M+ grubunda 1.03, 0.62, 0.53, P-M- grubunda 1.12, 0.75, 0.53 mEq/L olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılığı önemli bulundu (P<0.05). BHBA değerleri sırasıyla, P+M+ grubunda1.13, 0.86, 0.73, P+M- grubunda 1.1, 0.80, 0.67, P-M+ grubunda 1.21, 0.90, 0.76, P-M- grubunda 1.22, 0.76, 0.64 mmol/L olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılığın önemli olduğu tespit edildi (P<0.05). Glikoz değerleri sırasıyla, P+M grubunda 46.16, 52.76, 52.63, P+M- grubunda 41.36, 47.27, 55.17, P-M+ grubunda 45.57, 48.4, 51.03, P-M- grubunda 39.93, 44.33, 50.26 mg/dl olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılığın önemli olduğu belirlendi (P<0.05). Ca değerleri sırasıyla, P+M+ grubunda 9.19, 9.76, 10.17, P+M- grubunda 10.28, 10.05, 10.58, P-M+ grubunda 10.08, 9.90, 10.39, P-M- grubunda10.1, 9.87, 10.67 mg/dl olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılık önemli bulundu (P<0.05). P değerleri sırasıyla, P+M+ grubunda5.98, 5.74, 5.86, P+M- grubunda 5.98, 5.99,6.23, P-M+ grubunda5.94, 6.12, 6.27, P-M- grubunda 6.07, 6.02, 6.28 mg/dl olarak ölçüldü gruplar arası farklılık önemli olduğu görüldü (P<0.05). Doğum esnasında, PP 30 ve 60. günlerde vücut kondüsyon skorları sırasıyla, P+M+ grubunda 3.63, 3.03, 3.16, P+M- grubunda 3.57, 2.97, 3.13, P-M- grubunda 3.5, 3.0, 3.1, P-M- grubunda 3.53, 3.03, 3.18 olarak ölçüldü gruplar arası farklılığın önemsiz olduğu belirlendi (P>0.05). İneklerde ve düvelerde doğum şekilleri üzerine yapılan araştırmada gruplar arasında farklılık önemsiz bulundu (P>0.05). Retentio secundinarum insidansı; P+M+ grubunda ineklerde %13, düvelerde %26, P+M- grubunda ineklerde %20, düvelerde %33, P-M+ grubunda ineklerde, %26, düvelerde %33, P-M- grubunda ineklerde %40, düvelerde %26 olarak hesaplandı ve gruplar arasında farklılık önemsiz bulundu (P>0.05). Postpartum 30. gün sonunda siklik hayvanların insidansı P+M+ grubunda ineklerde %80, düvelerde %60, P+M- grubunda ineklerde %80, düvelerde %53.3, P-M+ grubunda ineklerde %66.6, düvelerde %80, P-M- grubunda ineklerde %66.6, düvelerde %53.3 olarak hesaplandı ve gruplar arası farklılığın önemsiz olduğu tespit edildi (P>0.05). Doğum-ilk östrüs verileri P+M+ grubunda ineklerde 24.6, düvelerde 33.2, P+M- grubunda ineklerde 27.27, düvelerde 35, P-M+ grubunda ineklerde 26.53, düvelerde 34.63, P-M- grubunda ineklerde 31, düvelerde 35.27 gün olarak gözlemlendi ve gruplar arasında farklılık önemli bulundu (P<0.05). Doğum-ilk tohumlama verileri P+M+ grubunda ineklerde 72 gün, düvelerde 77.13 gün, P+M- grubunda ineklerde 76.6 gün, düvelerde 78.33 gün, P-M+ grubunda 76.87 gün, düvelerde 81.6 gün, P-M- grubunda ineklerde 78.2 gün, düvelerde 82.07 gün olarak belirlendi ve gruplar arası farklılığın önemli olduğu görüldü (P<0.05). İneklerde doğum ilk-tohumlama aralığı düvelere göre daha kısa olduğu gözlendi. Doğum-ilk tohumlama sonucunda elde edilen gebelik verileri, P+M+ grubunda ineklerde %73.3, düvelerde %60, P+M- grubunda ineklerde %73.3, düvelerde %60, P-M+ grubunda ineklerde %47.6, düvelerde %53.3, P-M- grubunda ineklerde %53.3, düvelerde %53.3 olarak hesaplandıve gruplar arası farklılık önemli bulundu (P<0.05). Sonuç olarak; yüksek süt verimine sahip düve ve ineklerde geçiş döneminde propilen glikol ve monensin desteğinin RS insidansını ve erken laktasyon döneminde VKS kaybını azalttığı, doğum-ilk östrüs, doğum-ilk tohumlama aralığını kısalttığı ve ilk tohumlamada gebelik oranını artırdığı belirlendi. Ayrıca erken laktasyon döneminde negatif enerji dengesini kompanze etmede propilen glikolün kullanımının monensine göre daha etkili olduğu tespit edildi.Öğe Yükselen Piyasa Ekonomilerinde Ekolojik Sürdürülebilirlik: Doğrusal ve Doğrusal Olmayan Birim Kök Analizi(Selçuk Üniversitesi, 2022) Çelik, AliÜretimde kullanılan güç (enerji) mekanizmasındaki radikal değişim ile sanayi kapitalizmine geçişin kapısı aralanmıştır. 18. yüzyıla kadar insan ve hayvan gücü temelinde gerçekleştirilen üretim, buharlı makinelerin fabrika sistemine entegre edilmesiyle doğanın diğer güçlerinden de yararlanma imkânını beraberinde getirmiştir. 19. yy’ın son çeyreğine gelindiğinde güç kaynağı olarak kömür, petrol ve doğalgaz gibi yüksek karbon içerikli fosil yakıt kullanımına geçilmiştir. Günümüze değin üretim sürecine koşut olarak fosil yakıt kullanım miktarındaki yoğunluk karbondioksit (CO2) salınımını önemli ölçüde yükseltmiş, bu durum sıcaklığın atmosferde tutulmasına yardımcı olan sera gazı konsantrasyonunu arttırmıştır. Atmosferik sera gazı konsantrasyonundaki ilerleyiş yer kürenin normalin üzerinde ısınmasının koşullarını oluşturmuş ve iklim değişikliğine davetiye çıkartmıştır. İnsanlık son yarım yüzyılda iklim değişikliğinin neden olduğu pek çok doğal felaketle karşılaşmıştır. Genel olarak ekolojik krizler özel olarak iklim değişikliğinin arka planında kuşkusuz kar odaklı üretim biçiminin önemli bir payı söz konusudur. Kapitalist üretim biçimindeki plansızlık doğal çevre üzerinde negatif dışsallık yaratmış, küresel ısınma ve iklim değişikliği gibi yakıcı ekolojik sorunların ortaya çıkmasına zemin oluşturmuştur. Çalışmanın amacı, kapitalist üretim ilişkisinin varlığı altında sürdürülebilirlik anlayışının sınırlarını tartışmaya açmaktır. Bu çerçevede 1980-2019 yılları arasında 10 yükselen piyasa ekonomisindeki (Brezilya, Çekya, Macaristan, Malezya, Meksika, Polonya, Güney Afrika, Tayvan, Tayland ve Türkiye) ekolojik sürdürülebilirlik düzeyi doğrusal ve doğrusal olmayan birim kök test yöntemleriyle araştırılmıştır. Nitekim daha güvenilir sonuçlar vereceği düşünülen Kruse (2011) ve Hu ve Chen (2016) doğrusal olmayan birim kök testi sonuçlarına göre Çekya ve Tayland dışındaki diğer sekiz yükselen piyasa ekonomisinde ekolojik sürdürülebilirliğin sağlanmadığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla ülke ve zaman boyutu dikkate alındığında kapitalizm ile sürdürülebilirlik anlayışı arasında paradoksal bir ilişkinin varlığı ortaya konmuştur.