Yazar "Şap, Fatih" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 12 / 12
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Çocukluk döneminde künt göğüs travması sonrası koroner arter zedelenmesine bağlı gelişen ventriküler septal defekt(2012) Karataş, Zehra; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Alp, Hayrullah; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimKünt göğüs travması ile ilişkili kardiyak etkilenme, literatürde çocuklarda genellikle olgu sunumları şeklinde bildirilmiştir ve travmaya bağlı interventriküler septum rüptürü gelişmesi oldukça nadirdir. Çocuklarda göğüs kafesi yapılarının esnek olması nedeniyle görünür bir travma belirtisi olmadan da interventriküler septum rüptürü gelişebilmektedir. Bu yazıda, trafik kazası sonrası sol ön inen koroner arter zedelenmesine bağlı mid-müsküler bölgede interventriküler septum rüptürü ve sol ventrikülde psödoanevrizma gelişen 7 yaşında bir erkek olgu sunuldu. Künt göğüs travması sonrasında fiziksel incelemede üfürüm tespit edilen hastalarda kardiyak zedelenme olabileceği düşünülmeli ve elektrokardiyografide iskemi bulguları saptananlarda koroner arterlerin de etkilenmiş olabileceği unutulmamalıdır.Öğe Dilated cardiomyopathy due to aortic coarctation in childhood(2011) Karataş, Zehra; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Alp, Hayrullah; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimAort koarktasyonuna bağlı dilate kardiyomyopati ise nadir görülmektedir. Yirmibir aylık erkek hasta öksürük, takipne ve kardiyomegali mevcuttu. Ekokardiyografide önemli derecede aort koarktasyonunun olduğu izlendi. Balon anjiyoplasti ile yeterli düzelme olmaması üzerine bir ay sonra cerrahi girişim yapıldı. Bu vaka aort koaktasyonu tanısında eş zamanlı brakial ve femoral nabız muayenesinin ne kadar önemli olduğunu ve gecikilmiş vakaların dilate kardiyomiyopati adayı olabileceklerini hatırlatmak amacıyla sunuldu. Çocuklarda dilate kardiyomiyopati nedenlerinin ayırıcı tanısı yapılırken aort koarktasyonunun akılda bulundurulması gerekir. İdiyopatik dilate kardiyomiyopati tanısını kesin olarak koymadan önce miyokard disfonksiyonu yapan muhtemel spesifik nedenlerin araştırılması büyük önem arzeder. Çünkü bizim vakamızda da görüldüğü üzere, kardiyomiyopatinin bazı nedenlerinin tamamen tedavi şansı bulunmaktadır.Öğe Dilated cardiomyopathy due to aortic coarctation in childhood(2011) Karataş, Zehra; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Alp, Hayrullah; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimDilated cardiomyopathy (DCM) is rarely seen secondary to Coarctation of aorta. Twenty-one months old male was referred to our hospital because of tachypnea, coughing and cardiomegaly. Echocardiography revealed most importantly CoA. Because sufficient improvement could not be acquired with interventional balloon angioplasty, he had surgical operation after one month. Coarctation of aorta should be taken into consideration in the differential diagnosis of causes of DCM in chidren. It is also so important that before we decide definitely for any patient presenting with a DCM as an idiopathic cardiomyopathy, we must rule out all possible specific causes of myocardial dysfunction. Because some of specific etiological factors of cardiomyopathies can be completely treatable, just like in our patient.Öğe Double aortic arch with mirror-image dextrocardia [Ayna hayali dekstrokardi ile birlikte çift arkus aorta](2013) Altın, Hakan; Alp, Hayrullah; Şap, Fatih; Karataş, Zehra; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimDouble aortic arch (DAA) is a very rare congenital vascular anomaly, characterized by the encircling trachea and esophagus, resulting feeding and/or respiratory problems. In this article, a two-month-old girl with situs inversus totalis and DAA was presented. The baby was symptomatic with noisy breathing and coughing since birth. Double aortic arch was detected by echocardiography, barium esophagography, cardiac MRI and conventional angiography. The present report emphasis that vascular ring should have been evaluated in a patient with respiratory and/or feeding problems. Chest radiography, barium esophagography, echocardiography, multislice computed tomography, magnetic resonance imaging angiography and conventional cardiovascular angiography can be used for the diagnosis of DAA.Öğe Duktus bağımlı konjenital kalp hastalıklarında oral prostaglandin E1 tedavisinin değerlendirilmesi(2012) Altunhan, Hüseyin; Annagür, Ali; Ertuğrul, Sabahattin; Konak, Murat; Şap, Fatih; Karaaslan, Sevim; Örs, RahmiAmaç: İntravenöz prostaglandin E1 (PGE1) infüzyonu duktus bağımlı konjenital kalp hastalarında etkisi kanıtlanmış bir ilaçtır. Ancak intravenöz PGE1 oldukça pahallı, sürekli intravenöz infüzyon gerektiren ve her merkezce temini zor bir ilaçtır. Uzun süre kullanılması gerektiğinde bu sorunlar daha önemli hale gelmektedir. Bu çalışmada Oral PGE1in intravenöz PGE1 temin edilinceye kadar duktusun açık kalmasını sağlayıp sağlamadığını göstermek amaçlanmıştır. Yöntem: Yenidoğan yoğun bakım ünitesine duktus bağımlı konjenital kalp hastalığı tanısıyla yatırılıp intravenöz PGE1 temin edilinceye kadar oral PGE1 verilen 10 hasta retrospektif olarak incelendi. Hastaların oral PGE1 ve intravenöz PGE1 başlanmadan önce ve sonra arteryal kan gazında pO2 ve ciltten bakılan sO2 değerleri kaydedildi. Bulgular: Oral PGE1 tedavisine ortalama başlama yaşı 5.5 saat (0.525), verilme süresi 28 saat (1846) idi. Hastaların oral PGE1 başlandıktan 2 saat sonra alınan pO2 ve sO2 değerlerinin başlanmadan önceki değerlerine göre istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde arttığı gözlendi. PO2 ve SO2 düzeyindeki düzelme intravenöz PGE1 başlanıncaya kadar devam etti. İntravenöz PGE1 başlandıktan 2 saat sonra bakılan PO2 ve SO2 değerlerinin intravenöz PGE1 başlanmadan önce bakılan değerlerine göre bir miktar daha artış gösterdiği gözlendi. Sonuç: Kısa süreli kullanımda intravenöz PGE1 oral PGE1den daha etkili olsa da oral PGE1de duktusun açık kalmasında yeterince etkilidir. Bu nedenle intravenöz PGE1 temin edilinceye kadar oral PGE1 alternatif bir seçenek olarak kullanılabilir. Uzun süreli kullanımda ise damar yoluna ve hastanede yatışa gerek duyulmadan, kullanımı kolay ve oldukça ucuz olan oral PGE1in intravenöz PGE1 yerine kullanılabileceğini düşünüyoruz. Ancak bunun için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.Öğe Persistent fifth aortic arch with systemic-to- pulmonary arterial connection and pulmonary atresia in a neonate(2012) Şap, Fatih; Altın, Hakan; Karataş, Zehra; Alp, Hayrullah; Baysal, Tamer; Karaarslan, SevimPersistan beşinci aortikark (PBAA) çıkan aortanın distal bölümünden ayrılan gerçek arkus aortanın altından seyrederek sol subklaviyan arter ve duktus arteriyosus seviyesine uzanan bir arterdir. Persistan beşinci aortik ark ilk defa 1969 yılında tanımlandı. Bu çift lümenli aortik ark ya sistemik-sistemik ya da sistemik-pulmoner bağlantılıdır. Ekokardiyografi ile PBAA’dan şüphelenildiğinde tanıyı doğrulamak için kardiyovasküler anjiyografi ve/veya manyetik rezonans anjiyografi çekilmelidir. Semptomatik vakaların nadir olması ve vakanın karmaş ıklığı nedeni ile sistemik-pulmoner bağlantılı tip PBAA’sı olan bir günlük erkek yenidoğan bebek sunulmuştur.Öğe PHACE Syndrome with Growth Hormone Deficiency and Absence of Bilateral Internal Carotid Arteries: A Case Report(WILEY, 2012) Altın, Hakan; Alp, Hayrullah; Şap, Fatih; Karataş, Zehra; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimPHACE syndrome is characterized by posterior fossa malformations (P), large facial hemangiomas (H), arterial anomalies (A), cardiac anomalies or coarctation of aorta (C), and eye anomalies (E) and has striking female predominance. Endocrine abnormalities have recently been described in these patients, involving the thyroid and pituitary glands. We report the case of a 2-year-old girl with the clinical features of PHACE with absence of bilateral internal carotid arteries and isolated growth hormone deficiency.Öğe Romatizmal mitral yetmezliği olan çocuklarda sol atriyal volüm indeksi ile sağ ve sol ventrikül fonksiyonlarının kıyaslanması ve p-dalga dispersiyonlarının değerlendirilmesi(Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2011) Şap, Fatih; Baysal, TamerAmaç: Çalışmamızda romatizmal mitral yetmezliği olan çocuklarda sol atriyal hacim indekslerinin pulsed ve doku Doppler ile değerlendirilen ventrikül fonksiyonlarıyla kıyaslamasının yapılması ve P-dalga dispersiyonlarının (PDD) değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Romatizmal mitral yetmezliği olan 37 çocuk (22 kız, 15 erkek; 12.06±1.98 yaş) ve yaş olarak uyumlu 25 sağlıklı çocuk (10 kız, 15 erkek; 11.21±1.79 yaş) çalışmaya alındı. Tüm olguların geleneksel ekokardiyografi ve doku Doppler kayıtları alındı. Hasta olgular hafif (13 olgu) ve orta-ağır (24 olgu) mitral yetmezlik (MY) olarak iki gruba ayrıldı. Biplan alan-uzunluk yöntemi kullanılarak sol atriyal hacim (LAV) hesaplaması yapıldı. Bu değerin vücut yüzey alanına bölünmesiyle bulunan LAV indeksinin diğer kalp fonksiyonları ile kıyaslaması yapıldı. Tüm olguların P-dalga ve PDD süreleri 12-derivasyonlu elektrokardiyografiden ölçüldü (PDD=Maksimum P süresi - Minimum P süresi). Bulgular: Sol ventrikül doku Doppleri Tei indeksi her iki hasta grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek bulundu. Sağ ventrikül ve interventriküler septumun ortalama Tei indeks değerleri de sol ventrikülün değerlerine benzerlik gösterdi. Her iki hasta grubunun ortalama LAV indeksi değeri kontrol grubundan yüksek bulundu. Ortalama PDD süreleri sadece orta-ağır MY grubunda kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek saptandı. Tüm olguların ortalama LAV indeksi değeri ile doku Doppleri Tei indeksleri (septum, sağ ve sol ventrikül) arasında hafif düzeyde ilişki saptandı. Mitral ve septuma ait ortalama E/E' değerleri ile ortalama LAV indeksinin ilişkili olduğu görüldü. Tüm olguların ortalama LAV indeksi ile PDD ve maksimum P süresi arasında pozitif, minimum P süresi arasında negatif bir ilişki tespit edildi. Sonuç: Romatizmal mitral yetmezliğinin ciddiyetine göre çocuklarda özellikle sol ventrikül fonksiyonlarının bozulduğu, LAV indeksinin bu fonksiyon bozukluğunu göstermede yeri olabileceği ve atriyal iletilerin değişkenlik göstermesinden dolayı bu olguların atriyumdan kaynaklanacak aritmiler yönünden de yakın takip edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.Öğe Sol-sağ şantlı doğuştan kalp hastalığı olan çocuklarda pulmoner arteriyel hipertansiyonla malnütrisyonun ilişkisi: Gözlemsel bir çalışma(2012) Altın, Hakan; Karataş, Zehra; Şap, Fatih; Alp, Hayrullah; Baysal, Tamer; Karaaslan, Sevim; Oran, BülentAmaç: Asiyanotik sol-sağ şantlı doğuştan kalp hastalığı (DKH) olan çocuklarda pulmoner arteriyel hipertansiyon (PAH) derecesi ile malnütrisyon derecesi arasındaki ilişkiyi araştırmak ve özellikle sınırda PAH’lı hastalarda malnütrisyon gelişme sıklığını değerlendirmek. Yöntemler: Bu çalışma Ocak 2001-Şubat 2011 tarihleri arasında kalp kateterizasyonu uygulanmış asiyanotik sol-sağ şantlı DKH olan 327 hastanın verileri kullanılarak yapıldı. Çalışmanın dizaynı retrospektif gözlemsel olarak uygulandı. Hastalar antropometrik, ekokardiyografik ve kateterizas- yon bulguları eşliğinde değerlendirildi. Ortalama pulmoner arter basıncı (PAB) ve malnütrisyon derecelerine göre gruplara ayrıldı. İstatistiksel analiz için Ki-kare, ANOVA ve Kruskal-Wallis testi kullanıldı. Normal ve anormal dağılım gösteren veriler sırası ile Pearson ve Spearman kore- lasyon testleri ile değerlendirildi. Bulgular: Gomez sınıflamasına göre PAH’ı olanların %94.8’inde (163/172); PAH bulunmayanlarında %17.2’sinde (15/87) malnütrisyon saptandı (p0.001). Sınırda PAH’ı olanların ise %23.5’inde (16/68) malnütrisyon tespit edildi. Ortalama pulmoner arter basıncı ile yaşa göre vücut ağırlığı (Gomez) ve kilo z skorları arasında negatif ilişki mevcuttu (her ikisi için p0.001). Kilo ve boy z skorları da PAH olanlarda olmayanlara göre belir- gin düşüktü (sırasıyla p0.001, p0.01). Gomez sınıflaması ve rölatif vücut ağırlığına göre PAH olmayan ve sınırda PAH olan gruplar arasında fark yoktu, ancak sınırda PAH grubunun kilo z skorları PAH olmayan gruba göre düşüktü (p0.001). Sonuç: Asiyanotik sol-sağ şantlı DKH’lı çocuklarda PAB arttıkça, beraberinde malnütrisyon derecesinin de ağırlaştığı görüldü. Sınırda PAH’ı olan hastaların olmayanlara göre malnütrisyona daha fazla eğilimli olduğu izlendi, ancak bu konuda daha geniş kapsamlı araştırmaların yapılması gerektiği düşünüldü.Öğe Usability of QTc Dispersion for the Prediction of Orthostatic Intolerance Syndromes(ELSEVIER SCI LTD, 2012) Karataş, Zehra; Alp, Hayrullah; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Baysal, Tamer; Karaarslan, SevimBackground: Syncope is defined as transient loss of consciousness and muscle tone, usually of short duration. Noncardiac causes of syncope are classified as orthostatic intolerance syndromes (OIS). QT and QTc (corrected QT) dispersions are the measurements of myocardial instability and show predisposition to arrhythmias. In this study; clinical findings, QT and QTc dispersions of the patients who were diagnosed as OIS were evaluated retrospectively. Also, the aim of the study is to clarify the association of clinical characteristics of unexplained syncope with the outcome of the QT and QTc dispersions in children. Methods: We designed a retrospective study including 152 children and adolescents who had repeated unexplained syncope or presyncope between June 2002 and August 2010. Head-up Tilt table test (HUTT) were performed for all patients. Control group consisted of 67 healthy children. The QT and QTc dispersions were measured from the 12 ECG leads. Results: Eighty-four (55.2%) patients had positive and 68 (44.8%) had negative response to HUTT. QT and QTc dispersions were significantly higher in HUTT-positive group than in negative (p < 0.01, p < 0.001 respectively). Also, QTc dispersion was significantly higher in both vasovagal syncope and postural orthostatic tachycardia syndrome groups than in HUTT-negative group (p < 0.001, p < 0.05 respectively). Specifity and sensitivity of QTc dispersion for predicting positive HUTT are 76.5% and 59.5% respectively. The positive predictive value of the test calculated as 75.8%. Conclusions: These results revealed that we can use QTc dispersion measurement as a noninvasive electrocardiographic test to evaluate OIS for predicting positive result before performing HUTT.Öğe Vascular anomalies and the incidence, determinated during cardiac catheterization in our patients with congenital heart diseases(2011) Alp, Hayrullah; Karataş, Zehra; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimObjective: To determine the incidence of arterial and venous anomalies detected during the cardiac catheterization in the patients with congenital heart diseases diagnosed with echocardiography. Material and Methods: Angiography images and reports of 826 patients who were diagnosed as congenital heart diseases and underwent cardiac catheterization due to various reasons between January 1993-January 2010 were evaluated retrospectively. The assessment is controlled by two professional pediatric cardiologic. Results: 671 patients were diagnosed as acyanotic and 155 were cyanotic congenital heart diseases. The mean age was 4.8 ± 4.4 years in all patients. Vascular anomalies were most common detected in the patients with cyanotic congenital heart diseases. Persistent left superior vein cava opening to right ventricle was the common vascular anomaly in the acyanotic group while coroner artery anomaly in cyanotic group. Persistent left superior vein cava opening to left ventricle has larger ratio in cyanotic group. Coronary artery anomaly is most common detected in the patients with Fallot tetrology. Partial pulmonary venous return anomaly is most common detected in the cases with high venozum atrial septal defect. Totally 36 patients were Down syndrome, 2 of them were cyanotic and 16 had vascular anomalies. Persistent left superior vein cava opening to right ventricle is the most common vascular anomaly in the cases with Down syndrome. Conclusion: In the patients with congenital heart diseases especially in the cyanotic cases and the patients with Down syndrome; during the cardiac catheterization, it must be careful about the vascular pathologies that will be a problem in the future during the probable cardiac surgery. Copyright © 2011 by Türkiye Klinikleri.Öğe Ventricular Septal Defect Developed Due to Coronary Artery Injury After Blunt Chest Trauma in Childhood(TURKISH ASSOC TRAUMA EMERGENCY SURGERY, 2012) Karataş, Zehra; Şap, Fatih; Altın, Hakan; Alp, Hayrullah; Baysal, Tamer; Karaaslan, SevimIn the literature, cardiac response associated with blunt chest trauma in children has been reported generally as case reports, and interventricular septal rupture due to trauma is quite rare. Interventricular septal rupture can develop even in the absence of visible signs of a trauma because of the flexibility of the chest structure in children. In the present case, a seven-year-old boy with interventricular septal rupture at the mid-muscular region and left ventricle pseudoaneurysm developed due to injury to the left anterior descending coronary artery after a traffic accident is reported. Patients with cardiac murmur detected on physical examination after a blunt chest trauma must be considered as cardiac injury, and in those with signs of ischemia detected on electrocardiography, it should not be forgotten that the coronary artery may be affected.